
Toplum arasında daha çok ataklar şeklinde gelişen bir baş ağrısı olarak bilinen migren günümüzde nörolojik bir hastalık olarak kabul edilmektedir. Yaklaşık 4 saatten 72 saate kadar değişen uzunluklarda gelişen migren atakları kişilerin rutin yaşam düzenini bulabilmektedir. İki atak arasında kişiler kendilerini tamamen normal hissederler ancak atakların şiddeti kişileri bir sonraki atak konusunda endişe içinde bırakmaktadır. Otonom sinir sisteminde gelişen migren ataklarının biyoelektriksel bir hastalık olduğu söylenebilir. Migren ataklarının oluşumunda ve gelişmesinde tetikleyici pek çok unsur yer almaktadır. Bu unsurlar içerisinde en etkili olanı strestir ve bununla birlikte yiyecek içecekler, rüzgâr, kullanılan ilaçlar ve hormonal yapıdaki değişiklikler gibi unsurlarda atağın gelişiminde etkilidir. Migren gibi şiddetli ataklarla gelişen baş ağrısı olan kişiler atak geldiği anda büyük bir iş kaybına uğramaktadır. Işık, ses, koku gibi şeylere karşı büyük bir hassasiyet geliştiği için migren atağı sırasında kişiler kendilerini ışık ve sesin olmadı karanlık ortama kapatmak zorunda kalmaktadır. Bu da kişilerde büyük bir enerji kaybına, iş kaybına neden olmakta ve zamanlarının önemli bir bölümünü feda etmek zorunda kalmaktadırlar.
Migren atakları esnasında otonom sinir sistemi temel görevi olan damar- sindirim- dolaşım görevini aksattığı için kaslar baskı uygulamakta ve kendini şiddetli baş ağrısı şeklinde göstermektedir. Damarların yapmış olduğu bu baskı sonucu kişiler bir takım hassasiyetler geliştirmekte ve bu nedenle çevreye uyum sağlayamamaktadır. Migren hastaları ağrı kesicilere bağımlı olarak yaşamaktadırlar ve yaklaşık ayda iki kez migren atağı geçiren kişiler bir sene içerisinde neredeyse toplam bir aylık süreci migren atakları sebebiyle kendileri hayattan soyutlayarak geçirmektedir. İnsanların rutin yaşamının gidişatını bozan bu ataklara daha kalıcı bir yöntem olarak son dönemde migren ameliyatı çare olmaktadır. Bu ameliyat diğer ameliyatlarda olduğu gibi tesadüfi olarak keşfedilmiştir. 1990’lı yılların sonunda geliştirilen migren ameliyatı kronik olarak gerçekleşen baş ağrılarının ortadan kaybolmasını sağlamaktadır. Endoskopik bir ameliyat olan migren amaliyatı, alın ameliyatı olarak gerçekleştirilmektedir. 90’lı yıllardan itibaren migren ameliyatı konusunda araştırmalar daha hızlı bir şekilde devam etmiştir. 1990’lı yılların sonunda botoks ameliyatı yapılmasıyla elde edilen sonuçlar migren ameliyatı için ışık tutmuştur. Botoks ameliyatı ile mimik kasları gevşetilmektedir ve kasların gevşemesinden yola çıkarak migren ameliyatı geliştirilmiştir. Tıpkı botoks ameliyatında olduğu gibi bir yöntem kullanılarak endoskopik alın ameliyatları yapılmaya başlanmış ve böylece kafadaki sinirlere baskı uygulayan kaslar geçici bir süre ile gevşetirilmiştir. Böylece kronik dirençli olan migren hastalarında başarılı sonuçlar ortaya konulmuştur. Prensip olarak botoks ameliyatına benzeyen migren ameliyatı botokstan farklı olarak daha kalıcı yetkilere sahiptir. Çünkü botoks ameliyatları geçici etkiye sahiptir ve bir sene içerisinde 3- 4 kez uygulama gerektirir. Ancak migren ameliyatının kalıcılığı botokstan daha uzundur.
Estetik cerrahi içerisine giren ameliyatta küçük kesiler yapılarak kaslar gevşetilmekte ve etkisi büyük bir ameliyat olmaktadır. Migren ameliyatı ilaçlar gibi yan etkisi olmayan bir tedavi yöntemidir ve insanların fizyolojisi ile uyumlu bir ameliyattır. 2000’li yıllara gelindiğinde migren ameliyatı konusunda çok daha fazla gelişim sağlanmıştır. Bu ameliyatla birlikte kişilerin yaşam kalitesi yeniden yükselmekte ve migren atağı olan kişiler kaybettiği zamanı yeniden kazanmaktadır. Migren ameliyatları kişileri en büyük avantaj olarak çok küçük kesilirim hızlıca iyileşmesini sunmaktadır. Ameliyat sırasında alın ve şakak bölgesinde saç içerisinden endoskopik bir kamera ile ameliyat gerçekleşmektedir. Bununla birlikte migren ameliyatı göz kapağı kıvrımından da yapılabilmektedir ve bu bölgede yapılan ameliyatlarda neredeyse %90’a varan başarılı sonuçlar elde edilmektedir.